Demokrasi kavramı son iki asırdır tartışılıyor olsa da, kavramın tarihi 2500 yıl öncesine dayanmaktadır. Kavramın doğum tarihi ve yeri tam olarak bilinmemekle birlikte, İ. Ö. V yüzyılda günümüz de Yunanistan sınırların içerisinde bulunan Atina ve Sparta şehir devletlerinde yönetim biçimi olarak ortaya çıktığı savunulmaktadır.

Latince bir deyim olan demokrasi halk anlamına gelen “demos” ile “egemenlik-iktidar” anlamına gelen kratos sözcüklerinden oluşmaktadır(Gözübüyük, 2003, s.22). Antik yunan da kullanılan halk (demos) kavramı, özgür olan, köle ve toprak sahibi olan ve bulunduğu şehirde doğmuş erkeklere verilen addır. Bu tanımın dışında kalan herhangi bir mal varlığı olmayan, kadınlar, köleler ve yabancılar, halkın parçası değil sadece ona bağlı unsurlardır. Tanımlardan anlaşılacağı üzere demokrasi kavramı ilk kullanılmaya başladığında günümüzdeki anlamdan oldukça farklıdır.

Zaman içinde her şeyde olduğu gibi demokrasi kavramının tanımında da tecrübeler sayesinde gelişmeler ve değişmeler meydana gelmiştir ve bugün en geniş anlamıyla demokrasi ”En üst iktidarın halkta bulunduğu ve halkın belli aralıklarla tanınan özgür seçimlerde, temsilcilerini seçtiği, temsil ve devredilmiş otorite yoluyla halk tarafından dolaylı olarak kullanılan hükümet biçimine imkân veren siyasi sistem”( Webster’s Third New İnternational Dictionary, 1971, s.600) olarak ifade edilmiştir.

İnsanlar, birlikte yaşamaya başladığı andan itibaren her zaman ideal olan bir yönetim arayışı içerisinde olmuşlardır. En ideal yönetim düşünürler tarafından henüz tam olarak ortaya konulabilmiş değildir ancak en ideal yönetime en yakın olarak demokrasi ortaya çıkmıştır. Fakat demokrasi kavramı günümüzde kullanılan anlamıyla ortaya çıkmamıştır, Antik yunanda şehir devletlerinde yaşayan halk (demos) şehir nüfusunun yüzde 5-6’sını ancak oluşturuyordu, yönetime katılacak kişi sayısının az olmasından dolayı, demokrasi türlerinden doğrudan demokrasi uygulanıyordu, halk (demos) kesiminden olan her vatandaş doğrudan meclislerde söz söyleme hakkına sahipti.

Demokrasi Türleri:

Devletin varlığının kanıtlarından biri olan egemenliğin işleyişi bakımından demokrasi türleri üçe ayrılır bunlar; doğrudan demokrasi, temsili demokrasi ve yarı doğrudan demokrasidir. Günümüz dünyasında nüfusun fazla olmasından ötürü birçok ülkede hali hazırda Temsili demokrasi kullanılmaktadır.

Doğrudan Demokrasi: demokrasi kavramının ortaya çıkmasından itibaren doğrudan demokrasiyi hayata geçiren bir topluluk ya da devlet olmamıştır. Eski yunan da yani Atina şehir devletinde bile doğrudan demokrasinin uygulandığı söylenemez, çünkü Atina şehir devletinde kadın, köle ve toprak sahibi olmayanlara siyasal haklar verilmemiştir, sadece toplumun çok dar bir kesimi olan erişkin erkeklere vatandaşlık sıfatı ve siyasal haklar verilmiştir. Bu nedenle Atina şehir devletinde doğrudan demokrasinin uygulandığını söylemek doğru olmaz, belki erişkin erkeklerin katıldığı aristokrasi yönetim biçimine benzediği söylenebilir.

Temsili Demokrasi: millete ait olan egemenlik hakların seçimler aracılığıyla milleti temsil edecek bireylere devredilmesi ve seçilen bireylerin belirli bir süre zarfında millet adına karar vermeleridir. Temsili demokraside olmazsa olmaz seçimdir, seçim, karar verme yerinde (meclis) halkı temsil edecek kişilerin, halk tarafından belirli süreliğine görevlendirilmesidir. Temsil edecek kişiler belirli bölgelerde seçilmiş olmasına rağmen tüm halkı temsil etmektedir, bunun nedeni ise temsili demokrasinin milli egemenlikten kaynaklanmasıdır. Günümüzde temsili demokrasiyi uygulayan devlet sayısı oldukça fazladır. Temsili demokrasinin kullanılmasının en büyük sebebi ise nüfusun aşırı olmasıdır. Temsili demokraside halkın görevi halkı yönetecek olan bireyleri seçmesiyle tamamlanır ve halk yönetime katılamaz. Be sebeple düşünürler halkın yönetime aktif bir şekilde katılabilmesi için ortaya yarı doğrudan demokrasi yöntemini çıkarmışlardır.

Yarı Doğrudan Demokrasi: doğrudan demokrasinin ve temsili demokrasinin birleşimi gibidir. Yarı doğrudan demokrasi, egemenliği halkın seçtiği temsilciler ile birlikte referandum ve halk vetosu gibi yöntemlerle halkın yönetime dâhil olmasıdır. Halk bu şekilde yönetimi tamamen seçtiği temsilcilere bırakmamakta ve bu şekilde doğrudan demokrasiye benzemektedir. Günümüzde sayısı ne kadar az olsa da Yarı doğrudan demokrasiyi kullanan devletlerde mevcuttur.

İdeal demokrasi: herhangi bir yönetim biçiminin demokratik bir yönetim biçimi olabilmesi için belli şartları taşıması gerekmektedir. Siyasal özgürlük, adil seçim, hukuk devleti, iktidarın sınırsız olmaması, sorumlu hükümet, şeffaflık, sivil toplum, çoğunluğun yönetimi, azınlığın haklarının korunması vb. şartların bulunması demokratik yönetimin olmazsa olmazıdır. Her ne kadar belirli şartlarla bir çerçeve çizilmeye çalışılsa da her ülkenin kendi geçmişinden ve kültüründen kopmaması sonucu uygulamalarda farklılıklar bulunması gayet doğaldır. Ayrıca demokrasiyi kabul edip benimseyen her millet, demokrasiye de kendi kültüründen bir şeyler katmaktadır.

Demokraside temel amaç, halkın tüm bireylerinin siyasal eşitliğinin bulanmasıdır. Fakir-zengin ayrımı yapmadan, devlet başkanını-diğer vatandaşlardan ayırmadan hukuk önünde eşit bir şekilde yargılamak ta demokratik yönetimin varlığını ispatlar. Özellikle demokrasi devletinde olması gereken her hangi bir vatandaşın o gün yönetimde bulunanlara aracısız olarak ulaşabilme imkânı tanınmalıdır.

Türkiye’de Demokrasi:

Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratikleşme hareketleri, Osmanlı devletinin 1839’da ilan ettiği Tanzimat Fermanı ile başlamıştır. 1876’da Kanun-i Esasi’nin (devletin ilk yazılı anayasası) yürürlüğe girmesiyle birlikte demokratikleşme hareketleri devam etmiştir ta ki 2. Abdülhamit’in meclisi süresiz ertelemesine kadar. 2. Abdülhamit halk arasında ki çatışmayı ve savaş durumunu bahane ederek meclisi süresiz ertelemiştir. Meşrutiyet’in Türk halkı tarafından benimsenememesinin sebebi ise Türk kültürüne ters düşmesi ve tabandan yani halk tarafından talep edilmemesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulması, Cumhuriyetin ilan edilmesi ve yeni rejimin meşruiyetini oluşturan ulusal egemenlik kavramı önemli bir demokratik dönüşüm hareketleridir.

Türkiye Cumhuriyetinin ilk partisi 1945 yılına kadar tek parti olarak hayat sürmüştür. Tek parti döneminde demokratikleşme hareketleri olmuş fakat bunlar tam olarak hayata geçirilememiştir, tek parti dönemi demokrasiden mahrum bir dönem olarak kalmıştır.

1946 seçimleriyle birlikte Türkiye Cumhuriyeti devleti çok partili siyasi sisteme tekrar geçmiştir, ilk çok partili siyasi sistem 2. Meşrutiyet ile birlikte hayata geçmişti. 1950 seçimleri sonucunda iktidar halkın vermiş olduğu oylar ile değişmiş olması ve değişim esnasında herhangi bir sıkıntı yaşanmaması 200 yıldır verilen uğraşların bir nevi sonucu ve halkın demokrasiyi benimsemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu sorunsuz devir teslim Türk halkının demokrasiye inanmasını ve güvenmesini sağlamıştır.

1950’de DP’nin seçimleri kazanması siyasette olduğu kadar ekonomik alanda da değişime ve büyümeye katkı sağlamıştır. Ekonomik alandaki gelişme halk tarafından, DP’nin 1954 seçimlerinde oylarını arttırarak tekrar iktidar olması sağlanmıştır. DP’nin siyasal olarak güçlenmesi partiyi sert bir siyaset anlayışına itti, muhalefete karşı ve muhalefet eden kurum, kuruluş ve yayın organlarına karşı katı ve adaletsiz bir şekilde davranışa sürükledi. Bu durumlar sonucunda 27 Mayıs 1960 tarihinde, DP’nin ülkeyi bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü gerekçesiyle, darbe yapıldı. Bu darbe demokratikleşmeye çalışan Türkiye’de demokrasinin ağır bir yara almasına neden oldu. 1.5 yıla yakın bir antidemokratik yönetim sonunda 15 Ekim 1961’de yapılan seçimle birlikte tekrar demokrasi yönetimine geçilmiştir.

Darbenin ardından 1961-1980 yılları arasında meclise birçok siyasi parti girmiş ve tek parti iktidarı kuramamış bunun sonucunda koalisyonlar meydana gelmiştir, fakat koalisyonların en büyük sıkıntısı belli bir istikrarı sağlayamamalarıdır, 1970-1980 yılları arasında toplam 11 hükümet kurulmuştur. Bu durum demokrasinin tamamen serbest bırakılamayacağı ve belirli şartlarla bir çerçeve içerisinde olması gerektiğini ortaya çıkarmaktadır. 1970’lerin sonlarına doğru ekonomik sıkıntılar ve sağ-sol çatışmasında onlarca insanın ölmesi ve yaralanması askeriyeyi tekrar hareketlendirmişti. 11 Eylül 1982 tarihinde TBMM’nin 124. Turunda Cumhurbaşkanını seçememesi sonucu 12 Eylül 1980 tarihinde Cumhuriyet tarihinde 2. Darbe yapıldı. Darbe sonunda demokrasiyi bir çerçeve içerisine alınması ilerleyen yıllarda demokrasi adına olumlu sonuçlar vermiştir.

12 Eylül askeri darbesi, ülkeyi içinde bulunduğu kargaşa ortamından kurtarmak ve kardeş kavgasını önlemek gibi gerekçelerle yapılmış olsa da siyasal, sosyal ve hukuksal alanlarda yeni sorunlar ortaya çıkarmıştır. Darbeden sonra 1983 seçimleri yapılmış ve seçime üç parti girmiş ve seçimi Turgut Özal’ın başında bulunduğu parti tek başına iktidara gelmesi siyasetin ve demokrasinin önünü açmıştı. Özal’ın, her alanda özgürlük, anlayışı çerçevesinde, inanç ve inandığı gibi yaşama özgürlüğü, serbest düşünce ve düşünceyi ifade etme özgürlüğü gibi özgürlükleri engelleyen maddeleri ceza yasasından kaldırarak önemli bir demokratik adım atmış oldu. Özellikle Özal’ın cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte 1960 darbesinden beri bir gelenek haline gelen askerlerin cumhurbaşkanı olma durumunu ortadan kaldırmıştır.

Özal döneminden sonra ülkede terör olayları ve ekonomik bunalımlar baş göstermiş ve bunlar askerin siyaseti tekrar düzenlediği 28 Şubat Postmodern darbesine neden olmuştur. 28 Şubat sonrası kurulan hükümetler istikrarı sağlayamamış ve ülke tekrar siyasi ve ekonomik krizlere girmiş ve demokrasi ağı bir darbe almıştır. Bu durumlar neticesinde erken seçim yapılmış ve AK Parti İktidara gelmiştir. İktidara gelen AK Parti 2004 yılında itibaren Anayasada başta demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konuları olmak üzere geniş bir değişim gerçekleştirilmiştir. AK Partinin yaşamış olduğu büyük sıkıntılardan biride 2007’de gerçekleşen “e-muhtıra” dır, asker karşısında ilk kez direnen bir siyasal iktidar muhtıra’ya karşı güçlü bir cevap vermiştir. Bu olaydan sonra asker siyasetten çekilmiş ve sivil siyasete tabi olmuştur. AK Parti hükümetinin yaşadığı demokrasiye zarar veren bazı olaylar gerçekleşmiştir. Bunlar, Gezi olayları, 17-25 Aralık operasyonu ve 15 Temmuz darbe kalkışması, bu olaylar karşısında halkın büyük bir çoğunluğun arkasına alarak üstesinden gelen AK Parti demokrasiyi savunmaya devam etmektedir.

*Bu makalede yer alan fikirler Yusuf Güzel’e aittir ve İFTAM’ın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Kaynakça.

GÖZÜBÜYÜK, A.Şeref, Anayasa Hukuku, Son Değişikliklerle Güncelleştirilmiş 11. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, s.22.

Webster’s Third New İnternational Dictionary, Unabridged, G. And C. Merriam Company, Massachusetts 1971, s.600,( AKTARAN) TUNÇ Hasan , Anayasa Hukukuna Giriş, Nobel Yayınları, Ankara 1999, s.187-188.

ÖZDEMİR, Yavuz, ŞİMŞEK, Ufuk, AKTAŞ, Elif, Demokrasi Üzerine(on the Democracy), KKEFD/JOKKEF, 2006 sayı:14

TUNÇ, Hasan, Demokrasi Türleri ve Müzakereci Demokrasi Kavramı, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XII, Y. 2008, Sayı: 1-2

AKTAN, Coşkun Can, İdeal Bir Siyasal Yönetim Arayışı ve Anayasal Demokrasi, Hukuk ve İktisat Araştırmaları Dergisi, 2016, Cilt 8, sayı:2  ISSN: 1309-8020 (Online)

ÇİMEN, Hasan, BAKAN, Selahaddin, Türkiye’de Demokrasinin Gelişim Süreci Bakımından Dönemsel Kritiği, Birey ve Toplum, 2019, sayı:17

Paylaş