Siyonizm , Yahudilerin milattan sonra yetmiş yılında Romalılar tarafından kovuldukları ve uzaklaştırıldıkları ; tanrı tarafından kendilerine vaat edildiğine inandıkları “Eretz İsrail”e (Ahdi Atik’te Kenan Diyarı olarak geçer. Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar diyar) dönme ve burada hüküm sürecek bir devlet kurma ideali olarak tanımlanıyor, Kudüs’te kutsal bir dağın ismi olan ve Eski Ahit’de Kudüs’ü anlatmak için kullanılan “siyon” kelimesinden türemiştir. Aynı zamanda Siyon kelimesi Kudüs’teki Eski Şehir’in duvarlarının hemen dışında yer alan bir tepeninde ismi oluyor.
Eretzl İseail Yani Arz-ı Mevdud bazı kanaklarda şu şekilde geçiyor: İbrânîce’de “Eretz Israel” (İsrâil diyarı) denilen bu bölge Ahd-i Atîk’te “Ken‘an diyarı” (Tekvîn, 11/31; 17/18; Çıkış, 6/4), “diyar” (Tesniye, 26/15; İşaya, 57/13), “gurbet diyarı” (Tekvîn, 17/8), “memleket” (Tekvîn, 26/2-3) diye de zikredilmektedir. İkinci Mâbed döneminden itibaren ise “arz-ı mev‘ûd” diye adlandırılmış olup Ahd-i Cedîd’de de bu isimle geçmektedir (İbrânîler’e Mektup, 11/9). Ahd-i Atîk’te burası ayrıca “iyi ve geniş diyar” (Çıkış, 3/8), “süt ve bal akan diyar” (Çıkış, 3/8; Levililer, 20/24; Tesniye, 11/9; Yeremya, 11/5; 32/22; Hezekiel, 20/6, 15), “bütün memleketlerin süsü olan diyar” (Hezekiel, 20/6, 15) diye tavsif edilmiştir.
Kitâb-ı Mukaddes’te Hz. İbrâhim’e yapılan vaadde, “Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar olan bölge” (Tekvîn, 15/8), Hz. Mûsâ ve Yeşu’a yapılan vaadde, “Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacak” denilmiştir (Tesniye, 11/24; Yeşu, 1/3). Arz-ı mev‘ûdun sınırları Ahd-i Atîk’te daha ayrıntılı olarak şu şekilde verilmektedir: Güney sınırı: “Tsin çölünden Edom boyunca olacak ve cenup sınırınız şarka doğru Tuz denizinin ucundan olacak ve sınırınız Akrabbim yokuşundan cenuba doğru dolaşacak ve Tsin’e geçecek ve onun uçları Kadeş-Barnea’nın cenubunda olacaklar ve Hatsar-Addar’a çıkacak ve Atsmon’a geçecek ve sınır Atsmon’dan Mısır vadisine kadar dolaşacak ve onun uçları deniz yanında olacaktır” (Sayılar, 34/3-5; Tesniye, 15/2-4). Buradaki Tsin çölü Kadeş’in kuzeydoğusunda yer almakta ve arz-ı mev‘ûdun güney sınırını teşkil etmektedir. Tuz denizi bugünkü Ölüdeniz’dir. Akrabbim yokuşu Ölüdeniz’in güneyinde, bugünkü Nakb es-Safâ, Hatsar-Addar Kadeş-Barnea’nın kuzeybatısındaki Vâdilkudeyrât, Atsmon da Vâdilkudeyrât’ın batısındaki yerdir. Mısır vadisi ise, Gazze’nin güneybatısından Akdeniz’e açılan Vâdilarîş’tir. Arz-ı mev‘ûdun güney sınırını belirten bu ifade, Ruhban metnine aittir ve Negev’in büyük bir kısmını arz-ı mev‘ûda katmaktadır. Batı sınırı: “Büyük deniz ve onun kıyısı olacaktır” (Sayılar, 34/6; Yeşu, 1/4). “Garp denizi”de (Tesniye, 11/24) denilen bu deniz Akdeniz’dir. Kuzey sınırı: “Büyük denizden Hor dağına kadar kendinize işaret koyacaksınız. Hor dağından Hamat’a girilecek yere kadar işaret koyacaksınız ve sınırın uçları Tsedâd’da olacak ve sınır Zifron’a çıkacak ve onun uçları Hatsar-Enan’da olacaktır” (Sayılar, 34/7-9). Arz-ı mev‘ûdun kuzey sınırı, Ahd-i Atîk’in diğer yerlerinde Lübnan olarak belirtilmektedir (Tesniye, 11/24; Yeşu, 1/4). Söz konusu Hor dağının Güney Anadolu’daki Toros dağları olduğu da ileri sürülmüştür (Ancien Testament, s. 326); fakat genel kanaat, bunun Lübnan dağı (Cebelilübnan) olduğu yönündedir. Esasen Ahd-i Atîk’in hiçbir yerinde arz-ı mev‘ûdun kuzey sınırı Lübnan bölgesini aşmamaktadır. Doğu sınırı: “Ve şark sınırınız için Hatsar-Enan’dan Şefam’a kadar işaret koyacaksınız ve sınır Şefam’dan Ain’in şark tarafında Ribla’ya inecek ve şarka doğru Kinneret denizinin yanına dokunacaktır ve sınır Erden’e inecek ve uçları Tuz denizi yanında olacaktır” (Sayılar, 34/10-12). Kinneret denizi Taberiye gölüdür. Ahd-i Atîk’te doğu sınırı “büyük ırmak, Fırat ırmağı” olarak da gösterildiği halde (Tekvîn, 15/18; Tesniye, 11/24; Yeşu, 1/4), Sayılar, 34/10-12’de Rab Yahova tarafından Hz. Mûsâ’ya çizilen doğu sınırı Taberiye ve Lut göllerinin doğu tarafındaki bölgeyle sınırlı kalmaktadır. Doğu sınırının Fırat’a kadar uzatılması ideal ölçülere göredir ve yahudi tarihinde hiç gerçekleşmemiştir. İsrail tarihinin en parlak dönemi Hz. Süleyman devri olmasına, Hz. Süleyman’ın “Irmaktan Filistîler diyarına ve Mısır sınırına kadar bütün ülkeler üzerinde saltanat sürdüğü” (I. Krallar, 4/21) belirtilmesine rağmen krallığın doğu sınırı asla Fırat’a varmamıştır.
Arz-ı mev‘ûd ilk önce Hz. İbrâhim’e ve onun zürriyetine vaad edilmiştir (Tekvîn, 13/14-17). “Ve senin gurbet diyarını, bütün Ken‘an diyarını sana ve senden sonra zürriyetine ebedî mülk olarak vereceğim ve onların Allah’ı olacağım” (Tekvîn, 17/8). Ancak Kitâb-ı Mukaddes geleneği daha sonra Hz. İsmâil’i devre dışı bırakarak vaadin Hz. İshak ve onun zürriyetine ait olduğunu belirtmektedir (Tekvîn, 21/12). Hz. İbrâhim’den sonra aynı vaad Hz. İshak’a ve onun zürriyetine (Tekvîn, 26/2-3), Hz. Ya‘kūb’a ve zürriyetine (Tekvîn, 28/4, 13; 48/4), Hz. Yûsuf’a (Tekvîn, 50/24), Hz. Mûsâ’ya (Çıkış, 3/8, 17; 6/4, 8; 32/13; 33/1; Sayılar, 34/1-12; Tesniye, 11/24-25) ve Yeşu’a (Yeşu, 1/2-4) yapılmıştır.
Arz-ı mev‘ûd Hz. İbrâhim, Hz. İshak, Hz. Ya‘kūb ve Hz. Mûsâ’ya ve onların zürriyetlerine ebedî mülk ve miras olarak verilmiştir (Tekvîn, 17/8; 28/4,13; 48/4; Çıkış, 6/8); ancak bu hiçbir şarta bağlı olmayan, mutlak bir vaad değildir. Arz-ı mev‘ûda sahip olmanın, orayı ebedî mülk ve miras olarak almanın şartları, Rab Yahova ile İsrâiloğulları arasında değişik dönemlerde yapılan ahidlerle tesbit edilmiştir. İsrâiloğulları bu ahidlere riayet etmeleri şartıyla vaade hak kazanacaklar, aksi takdirde bundan mahrum kalacaklardı.
Arz-ı mev‘ûdla ilgili ilk ahid, Rab Yahova ile Hz. İbrâhim arasında yapılmıştır. “O günde Rab İbrâhim’le ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı, Kenîler’i, Kenizzîler’i, Kadmonîler’i, Hittîler’i, Perizzîler’i, Refalar’ı, Amoriler’i, Ken‘anlılar’ı, Girgaşîler’i, Yebûsîler’i senin zürriyetine verdim” (Tekvîn, 15/18-21). Bu ahid ile Tanrı Hz. İbrâhim’in soyunu fazlasıyla çoğaltacaktır; o, milletlerin babası olacaktır. Onun soyundan krallar çıkacaktır. Onun gurbet diyarını, bütün Ken‘an diyarını ona ve ondan sonra da zürriyetine ebedî mülk olarak verecektir. Bu vaadin karşılığı olarak Hz. İbrâhim ve onun zürriyeti, Tanrı olarak sadece O’nu tanıyacak ve her erkek sünnet olacaktır. Bu ahid ebedîdir (Tekvîn, 1-14).
Hz. İshak ve Hz. Ya‘kūb ile de bir ahid yapılmıştır (Çıkış, 6/4). Rab Hz. İshak’a vaadini şu şekilde bildirmektedir: “Mısır’a inme, sana söyleyeceğim memlekette otur, bu diyarda misafir ol, seninle olacağım, seni mübarek kılacağım, çünkü bütün bu memleketleri sana ve zürriyetine vereceğim ve baban İbrâhim’e ettiğim yemini pekiştireceğim ve senin zürriyetini göklerin yıldızları gibi çoğaltacağım, zürriyetine bütün bu memleketleri vereceğim, yerin bütün milletleri senin zürriyetinde mübarek kılınacaklar, çünkü İbrâhim sözümü dinledi ve tenbihlerimi, emirlerimi, kanunlarımı ve şeriatlarımı tuttu” (Tekvîn, 26/2-5). Şu halde vaadin tahakkuku, Allah’ın emirlerini, kanun ve şeriatını tutmaya bağlıdır.
Yahova Hz. Ya‘kūb’a şöyle der: “Baban İbrâhim’in Allah’ı, İshak’ın Allah’ı rab benim. Üzerinde yatmakta olduğun diyarı sana ve senin zürriyetine vereceğim; senin zürriyetin yerin tozu gibi olacak, garba, şarka, şimale ve cenuba yayılacaksın, yerin bütün kabileleri sende ve senin zürriyetinde mübarek kılınacaktır” (Tekvîn, 28/13-14).
Hz. Mûsâ ile de bir ahid yapılmıştır. “Bunun için İsrâiloğulları’na söyle. Ben rabbim. Sizi Mısırlılar’ın yükleri altından çıkaracağım…, sizi kendim için bir kavim olarak alacağım ve size Allah olacağım… ve İbrâhim’e, İshak’a Ya‘kūb’a vermek için yemin ettiğim diyara sizi getireceğim ve onu size miras olarak vereceğim” (Çıkış, 6/2-8). Hz. Mûsâ vasıtasıyla Rab Yahova ile İsrâiloğulları arasında yapılan ahdin şartları ise Rabbin Hz. Mûsâ’ya verdiği şeriatın (Tevrat) hükümleridir (Çıkış, 19/24). İsrâiloğulları Tevrat’ta bildirilen hükümlere riayet ettikleri sürece Rab Yahova onları kendisi için bir kavim olarak alacak ve onlara Allah olacaktır (Çıkış, 6/7; Levililer, 26/12). “Eğer gerçekten sözümü dinleyecek ve ahdimi tutacaksanız, bana bütün kavimlerden has kavim olacaksınız; çünkü bütün dünya benimdir; ve siz bana kâhinler melekûtu ve mukaddes millet olacaksınız” (Çıkış, 19/5-6).
*Bu makalede yer alan fikirler İFTAM Akademi Öğrencisi Süleyman Eren Uzman’a aittir ve İFTAM’ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.